top of page
anıl hoca sergi-logosuz-03-03.jpg

1870’den-2021’e

            A.L.O.; Graham Bell'in sevgilisi, Allessandra Lolita Oswaldo'nun adının kısaltılmışıydı. Telefonu bulan mucitlerden en hızlı davrananı, Graham Bell. Onunla birlikte telefonu bulan başka mucitler de vardı. Oysa patent ofisine en hızlı koşan Graham oldu. İcadına, hız katan bu muydu? Yoksa iletişime olan tutkumuz mu? Birden telefon hatları, direkleri, kabloları; parmağımızı numaraya koyup daireyi tamamlayana kadar çevirdik. Sevdiğimizin ailesi çıkınca yüzüne kapattık. Sonra mertlik bozuldu. Ne keşifti ama numarayı gösteren ekranlar. Sevdiğimizi gizlice arayamadık. Neyse ki kablolardan kurtuldu Graham’ın icadı da telsizi odamıza alıp gizlice konuşabildik. İşte ne olduysa orada oldu.

            Odalarımızdan cebimize daldı ansızın. İstasyonlar yükseldi, adı baz oldu. Kartlar kondu, adı sim oldu. Kontör dendi, telefonlara doldu da… Ne kadarlık adamsak o kadar konuşabildik sevdiğimizle. Orda da kalmadı. 3-5 cümle yazıp zarflara koyduk, uçtu gitti, adı sms oldu. Yazmak da yetmeyince fotoğraf makinasını yuttu. Ardından videoyu ve görüşmez olduk birbirimizle. O da yetmeyince interneti kattı içine. Tam biz küçücük tuşlara alışacakken, tuşlarından da kurtuldu. Sonra bizi yuttu. Her şeyi, herkesi çekti tarafına.

            Bizi sabah sevdiklerimiz değil, o uyandırdı. Çalışana iş oldu. Öğrenciye okul oldu. Esnafa tezgâh oldu. Şöhrete beğeni oldu. Gençlere dert oldu. Emekliye merak oldu. Keşfedilmek isteyene cesaret, kilo vermek isteyene diyet, yemek yapana lezzet, arayana hizmet, aranana cüret, meşgule cinnet, işsize cennet, bekara davet, uykusu kaçana ikamet… Dünyayı gençlerin ayağına serdi. Tembel çocukları yerdi. Fakiri gerdi, zengini sevdi, filmleri izletti, müzikleri dinletti, saklananı gizledi, söyleyeni dinledi. Sonunda hepimizi tüketti.

            Uzun şeylere dayanamadık, kısalttı. Bir dakikadan 15 saniyeye. Cümlelerden 160 karaktere. Selam, n’aberden, slm nbr’ye. Çirkin bulup beğenmedik, düzeltti. O filtreden bu filtreye. Yavaş bulduk, hızlandı. Gönderiden hikâyeye. Unuttuk hatırlattı, arşivden bugüne. Hep daha çok, hep daha fazla.

            Bollukların içine attı kattı, kandırıp kendine bağladı ve öylece bıraktı bizi. Şimdi hepimiz onu baş ucumuza koyduk, bin yalan uydurduk. Başına oturduk ve dengesiz bekliyoruz. Bekliyoruz ama ağlanacak yere gülüyoruz. Graham görseydi keşke; onun patent ofisine koştuğundan bile hızlı olduğumuzu. Aynı masada ayrı olduğumuzu. Aynı yatakta aramızda olduğunu. Yalnızlıktan ona tutunduğumuzu. Mutlu görünürken perişan olduğumuzu. Yine koşar mıydı patent ofisine? Sevgilisine aşkını kondurur muydu A.L.O diye. Sormaz mıydı bize?

            “Bu bir kitle iletişim aracı mı? Egonu tatmin aracı mı?”                                                                                                           

                                                                                                                                                                                               Tuğçe RENDA

bottom of page